Çarşamba, Eylül 14, 2005

İşin fahişeliği bitti


Ankaralı müzisyen Tolga Burkay yıllarca ''işin fahişeliği'' olarak gördüğü bar müzisyenliği yaptıktan sonra ülke ülke dolaşıp sokak müzisyenliği yapmaya başlamış. İstemediğin müziği yapmanın sevmediğin biriyle yatmaktan farkı yoktur diyen genç müzisyen, ''sek rock'' olarak nitelendirdiği albümü 340 m/sn' yi müzikseverlerle buluşturdu.

Ankaralı bir müzisyensiniz, müzik çalışmalarınıza da Ankara'da başlamışsınız. İstanbul macerası nasıl başladı?

Profesyonel müzik hayatım Ankara'da başladı ve 8 yıl aralıksız sürdü. 1996 yılı sonlarıydı; tıkandığımı hissettim ve hayatımda sık sık yaptığım gibi "gittim". Okul bitmişti, bar müzisyenliği bunaltmıştı, yorulmuştum. O an hayatımda ne varsa, arkamda bırakıp, ceketimi ve gitarımı alıp kapıyı çektim, çıktım gittim. Gittiğim yer Istanbul'du ama aslında gittiğim yerin önemi yoktu, sadece gitmem gerekiyordu.

Uzun süre barlarda çaldıktan sonra, bar müzisyenliğini işin fahişeliği olarak görüp bırakmışsınız. Barlarda çalmanın sizi rahatsız eden yönleri nelerdi?

Doğru, ancak bu son derece sübjektif bir değerlendirmedir, kişiseldir. Ömür boyu mutlu mesut bar müzisyenliği yapan/yapabilen insanlar tanıdım. Bu bir yaşam tarzıdır pek çok kişi için. Sanırım beni böyle düşünmeye iten temel sebep, özellikle o dönemde yapmak istediğim, sevdiğim müziğin ekonomik değerinin düşük olmasıydı. Yaşamak lazımdı, bunun da o zamanlar yegane yolu müzikten, kendi müziğinizden tavizler vermekti. İstemediğin müziği yapmanın, sevmediğin biriyle yatmaktan farkı yoktur. Bu yüzden sıkıldım, yoruldum.

Bir çok ülkede sokak müzisyenliği yapmışsınız. Japonya'da büyük ilgi görmüşsünüz. Nasıldı o dönem?

Bar müzisyenliğini bıraktıktan sonra bir işe girdim ve bir süre sonra işim gereği çok seyahat etmeye başladım. Müziği de çok özlediğim bir dönemdi. Seyahatlerime gitarımı götürmeye başladım. Her gittiğim ülkede, hem yapmam gereken işleri yapıyordum, hem de her fırsatta sokak müziği yapıyordum. Bu çılgınlığı yapabildiğim için kendimi hep özel hissettim. Japonya'da, ilk defa yanılmıyorsam 1999 yılında, Tokyo'da gençlerin çok takıldığı Shibuya semtinde, bir gece açtım gitarımı başladım söylemeye. Etrafımda cici bir kalabalık toplandı, bütün şarkılara eşlik ettiler ama söylediğim birkaç Türkçe şarkıya özellikle çok ilgi gösterdiler. Sonra onlara "atmasyon" Japonca şarkılar söyledim, çok gülüp eğlendiler. O gece tanıştığım pek çok arkadaşım vardır hala. Sonraki yıllarda, Tokyo'ya her gidişimde, nerdeyse her akşam bunu yaptım. Birkaç kez de, Japon müzisyenlerle, çok güzel sokak konserleri verdik.

Albümde kimlerle çalıştınız, oluşum aşaması nasıl geçti?

Albümdeki bütün şarkıların düzenlemelerini Can Alper yaptı. Soner Doğanca davul, Emrah Sarıtunalılar bas çaldı. Can Alper ve ben gitarları çaldık. Olay Andaç, Emrah Aydoğdu, Okan Ulusoy ve Özlem Kaveller'in çok önemli katkıları oldu. İçimize sinene kadar, çok uzun stüdyo saatlari harcayarak kayıtları tamamladık, çok eğlendik. Albüm bittiğinde herkesin söylediği ortak şey, bunun çok "namuslu ve samimi" bir albüm olduğuydu. Benimsenmesinin biraz zaman alacağını düşünüyoruz ama kesinlikle uzun vadeli hedefleri olan kalıcı bir albüm oldu bu. devamı: http://www.studyoimge.com/yazikazani_alt.aspx?yaziID=3824

Gripin hikayeleri devam ediyor

Geçtiğimiz yıl çıkardıkları ilk albümleri Hikayeler Anlatıldı ile çıkış yapan Gripin'le albümün çok özel bir baskı ile yeniden piyasaya sürülmesi şerefine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Gripin nasıl kuruldu? Bir araya gelmeniz nasıl oldu?

Evren ve ben lise yıllarımızdan beri beraber muzik yapıyorduk. O zamanlar lise festivallerinde çalıyorduk. Bu üniversite yıllarında da süregeldi. Daha sonra 1 sene ara verdik, boş geçirdik. Bu senenin sonunda,1999 un son baharında ‘’Pazar günlerimiz müzikle geçsin’’ düşüncesi ile kurduk Gripini. Daha sonra Murat, İlker ve Arda da bize katıldı. Ve bugüne kadar geldik.

Albüm çıktığından bu yana neler yaptınız, neler değişti yaşamınızda?

Herkesin hayatı sürekli değişiyor. Bizimkiler de . Ama ‘’albüm çıktı ve şöyle oldu’’ diyebileceğimiz köklü değişiklikler olmadı. Hayat devam ediyor.

İlk albümünüzü bonus CD ekleyerek ve düzenleyerek yeniden piyasaya sürdünüz. Yeni albüm çalışması yerine neden böyle bir şey yaptınız? Yeni albüm çalışmalarına başladınız mı?

Öncelikle akustik bir çalışma yapmak hep aklımızda olan bir şeydi. Bize çok keyif veriyordu.Hem bu isteğimizi yerine getirmek hem albümün çıkışından 1 sene sonra dinleyicilere bir sürpriz yapmak ve arayı soğutmamak hem de SONY BMG nin bu projeye katılması sebebi ile böyle bir şey yaptık. İkinci albüm için çalışıyoruz.Yavaş yavaş şekilleniyor ve hazır olduğuna inandığımızda raflarda yerini alacak. devamı: http://www.studyoimge.com/yazikazani_alt.aspx?yaziID=3784

Göksel'i konuşuyoruz


Şimdiye kadar çıkardığı 3 albümle kendine has tarzını yaratan Göksel'in , ''Arka Bahçem'' isimli yeni çalışması piyasaya çıktı. Daha şimdiden ''Bi Seni Konuşurum'' adlı şarkı İstiklal Caddesi'ndeki müzik marketlerin yeni marşı oldu. Şimdiye kadar ailemizin şirin kızı olarak sevdiğimiz Göksel, yeni albümünde ''tuttuğunu koparan'', ''kadınsı'' yanını bizlere gösterecek. İşte Göksel'le yeni albümü üzerine yaptığımız söyleşi...

Son albümünüzden bu yana neler yaşadınız? Neler katıldı hayatınıza?

Evlendim!! Onun haricinde çok büyük bir değişiklik yok gibi görünse de kendimle ilgili değişimler yaşadım. Ben kendimi geliştirmeyi çok seviyorum. Okuyorum, gitar çalıyorum, daha iyi çalmaya çalışıyorum. Aynı zamanda ruhsal bir gelişim de yaşadığım bir dönemdeydim. Çünkü kendimi rahat bırakmaktan yola çıkarak, kendim üzerine çok kafa yordum.

Yeni albümden bahsedebilir misiniz bize; daha önceki albümlerden ne gibi bir farkı olacak?

Bildiğiniz, o kırılgan, çocuksu halim devam ediyor. Ama bu albüm enerjimin çok yükseldiği bir döneme denk geldi. O yüzden diğerlerine göre daha hareketli. Bir de kimselere göstermediğim ''tuttuğunu koparan, kadınsı'' tarafım yansıdı bu albüme.

Peki buna ne yol açtı birden? Bu değişimin nedeni ne?

Aslında bir değişim yok. Ben zaten hep böyleydim. Sadece zaman zaman ruh halim değişiyor, hep böyle dalgalanmalar yaşıyorum ben.

Depresyonla hüzünlendik, Firar’la hopladık zıpladık. Bu albümle bizi nasıl bir ruh hali bekliyor?

Tamamen cesur ve özgür olmaya davet eden bir albüm bu. Zaten albüm cesaret veren bir parçayla başlıyor. Ben nasıl hayata sıkı sıkı tutunuyorsam, beni dinleyenler de bu hissi alacak. Yeni bir başlangıç yapmak isteyen herkese önerebileceğim bir albüm.

Parçalarınızın söz ve müzikleri size ait, duygusal durumunuzun albümlerinize nasıl etkisi oluyor? Mesela bu albümünüzde evliliğinizin yansımaları var mı?

Gülüyor- Tam olarak evliliğimin yansıması denemez ama, artık bambaşka bir hayatın içindeyim. Evlilikle birlikte kendimi daha çok sorguladığım bir döneme girdim. İçten gelen, yani kendimle ilgili bir özgürlük arayışı içine girdim. Ve tüm bunlar, yaşadıklarım, duygu değişimlerim şarkılarımı etkiliyor tabiki.

İlk şarkınızda daha cesur ve daha güçlü olmaya karar verdiğinizi söylüyorsunuz. Önceden cesur olmanızı engelleyen şey neydi? Ya da şu an sizi daha cesur kılan şey ne?

Gülüyor- Aslına bakarsanız bu Türk toplumunun genel sorunu. Adını koymadığımız bir takım yasaklar var hani, tabular falan..O tabuları kıramıyoruz biz. Bunda aman ayıp olmasın, kimseyi kırmayayım endişesi de etkili oluyor tabiki. Mesela kırmamak için ayıp olmasın diye söylemediğmiz o kadar çok şey var ki..Bir kere hayır bile diyemiyoruz. Oysa hayır diyebilmek çok önemli.Ben de sonuçta 80 kuşağının bir üyesi olarak burda doğdum, büyüdüm. Tüm bunları fazlasıyla yaşadım. Ben, ''İçimde patlamaya hazır bir bomba var'' diyorum ama aslında sokakta yürüyen milyonlarca insan patlamaya hazır.

Peki yerleşmiş süregelen bu kabukları kırmanız birden nasıl oldu?

Demin tabulardan bahsettim ama bunları yıktığımı söylemedim. Sadece farkına vardım. Kendimi çok sorguluyorum, artık eskiye göre kendimi daha rahat bırakmaya çalışıyorum ama ''tamam, başardım!'' diye bir şey yok. Ama yeni bir şeye başlamak için karar vermek çok önemli, karar verince her şey yoluna giriyor. Ve ben de artık kararımı verdim!

Değişik bir müzik tarzınız var. Pek çok farklı kesimden insana hitap ediyorsunuz. Yaptığınız müziği siz nereye koyuyorsunuz?

Aslında öyle bir yer yok. Yeni bir yoldan gitmeye başladım ben. Kendi tarzımı oturttum ve bu da beni mutlu ediyor. İlla bir isim koymak gerekirse alternatif pop diyebiliriz.

Müziğinizin oluşumunda sizi etkileyen müzisyenler var mı?

Vega’dan Suzan’ın bende etkisi vardır kabul ediyorum. Onun dışında etkilenmek değil ama çok beğenerek dinlediğim pek çok müzisyen var. Hümeyra’dan Sezen Aksu’ya kadar severek dinlediğim çok sanatçı var. MFÖ, Bülent Ortaçgil..Son dönemde de Joss Stone diye bir kızcağız var-Gülüyor-Kızcağız diyorum çünkü çok genç henüz. Onu ve Maroon 5’ı çok beğendim.

Daha çok arabesk parçaların coverlarını tercih ediyorsunuz?

Arabesk parçaları cover yapmaktan korkmuyorum.

Peki özel bir tercih mi arabesk parçalar?

Ben arabesk müziği çok seviyorum. Mesela Orhan Gencebay'ın şarkılarının çoğuna bayılıyorum. Bu arada şöyle bir eleştiride bulunmak istiyorum. Alternatif müzik yapanların bir kısmı arabeski tamamen reddediyor. Bu, bana çok yanlış geliyor. Sonuçta biz burda doğduk, büyüdük. Arabesk müzikten etkilenmememize imkan yok. Bu müziği görmezden gelmek bizi bambaşka yerlere, batı özentiliğine kadar götürür. Çok güzel enstrümanlarımız var, bence bunları kullanmaktan çekinmemeliyiz. http://www.studyoimge.com/yazikazani_alt.aspx?yaziID=3594

Babamız Zuladır


Haziran ayında yeni albümünüz çıkıyor. Doublemoon etiketiyle çıkacak olan Duble Oryantal'le başlayalım. Nasıl bir albüm olacak?

Biliyorsunuz Baba Zula Tabutta Rövaşata filmi yüzünden ortaya çıkmış bir topluluk. Filmin müziklerini yapınca bitecekti aslında ama bitmedi. İlk albümü yapınca hemen başka teklifler gelmeye başladı. Daha sonra da tiyatro müzikleri albümü yaptık. Duble Oryantal, ilhamını tamamen Baba Zula'nın kendi yaşamından aldığı, diğer nedenlere dayanmayan bir albüm. Bizde her zaman enstrümantal bestelerin ağırlığı vardı. Yavaş yavaş vokalli parçalar çıkmaya başlamıştı. Bu albümde bu daha fazla, 5 tane falan sözlü vokalli parça var.

Yine ilginç konuklarımız var. Bu, Baba Zula'nın olgunluk albümü denilebilir.Sound olarak farklılar olacak mı?

Müziğimize bir takım reggea öğeleri kattık. Baba Zula'nın eski çeşitliliği ve İstanbul müziği durumu devam ediyor ama alttan alta bir reggea havası da var. Çok fazla değil ama.. Reggea dinlemek isteyen birisi bu albümü alıp dinlediğinde hayal kırıklığı yaşayabilir ''Bu reggea değil ama'' diye. Biraz hoşgörülü ise o zaman ''Aa albümde reggea etkileri de var'' diyebilir, sevebilir.Parçalarınız genellikle traji komik bir dille anlatılıyor. Sözler nasıl ortaya çıkıyor, kim yazıyor?Sözleri genellikle ben yazıyorum. Günlük hayattaki bir takım durumlardan ortaya çıkıyor. Mesela Zina Yasası tartışılıyor. Zinanın cezalandırılması gibi bir karar alınmak isteniyor. Ee biz çok sinirleniyoruz. Ondan sonra da Zaniye Oyun Havası'nı yapıyoruz. Zina yapıp zevk alan ve de üstüne oynayan (gülüşmeler) kadını anlatmaya çalışıyoruz. Bu kadın cezalandırılacak mı mesela? Hayır, böyle bir şey olamaz. Tartışmanın çağdışılığını, ilkelliğini mizahi açıdan ifade ediyoruz. Bu şeklide kafa yorduğumuz günlük olaylar karşısında söz üzerine beste yapıyoruz ya da beste üzerine söz yazıyoruz.

Hangisini daha çok tercih ediyorsunuz?

Genelde beste üzerine söz mantığı..Ama yeni albümde benim sözlerini yazmadığım bir parça var. Onda sözlere göre melodiyi bulmuştuk. Sonuçta ikisinin de değişik yanları var. Hazır müziğe söz yazılabilir de yazılamayabilir de..Mesela Özgür Ruh diye bir parça var. Onun sözlerini Ortaköy'e doğru giderken yolda çıkardım. Trafik tıkalı, mır mır ilerliyor..Arabada birden bire söylemeye başladım.Eve gidince de hemen aldım kağıdı kalemi ve yazdım. Özgür Ruh böyle çıktı.

Albümde çok güzel konuklarınız var. Mad Proffesor, Alex Hacke, Özkan Uğur..Bu isimlerle bir araya gelmeniz nasıl oldu?

Mad Professor'le geçen albümde birlikte çalışmıştık. Bu albümde de olmasını istiyorduk. Albümü yaparız, ondan sonra da Professor mix eder falan diye düşündük. Hacke, Fatih Akın'ın İstanbul Hatırası filmi için buraya gelmişti. Bizimle kayıt yapmak istediğini söyledi. Bir lokantada buluştuk. Acayip kaynaştık, adamla kardeş gibi olduk. Zaten çok seviyordum. Ondan sonra da boşver kayıtları gel bas yap bize dedik. O da bizimle çaldı. Diğer isimler de sevdiğim, inandığım, insan olarak da yakın hissettiğim kişilerdi..

Bir çok yeni ve güzel projeye imza attınız. Şimdi de yeni bir müzik tarzına imza atıyorsunuz. Nedir oryantal dub?

Oryantal Dub dar bir kalıp aslında. Bizim müziğimizi tam olarak anlatan bir şey değil. Ama bir şeyler de anlatıyor tabi. Bir kere müziğimizde dub unsuru var. Bu Türk müzik kültürüne yabancı. Solo enstrümanların geri planda olduğu, mix'in ve ritm enstrümanların ön planda olduğu bir tür. Bizim albümde de dub mixler var. Oryantal ise yapmak istediğimiz müziği özetliyor. Oryantalin dans durumu bizim için çok önemli. Oryantal dansa bayılıyoruz. Oryantal plaklar, kasetler, fotoğraflar topluyorum...Oryantal altında doğurganlığın, üretkenliğin olduğu kadın kültürünü canlandırıyor. Bu dansın kökleri de bence Anadolu'da. Her ne kadar bazıları bu dansı kadının objelenmesi ve aşağılanmasına çekse de aslında aynı zamanda kadının yüceltilmesi durumu da var. Yani tanrıçalaştırma durumu..Burası bizi ilgilendiriyor.

Zaten konserlerinizde de mutlaka bir dansöz oluyor. Güzel de oluyor. Bundan sonraki konserlerde yine dansöz çıkaracak mısınız?

Tabi tabi, o bizim bir parçamız. Mümkün olduğunca bir dansözümüz olsun istiyoruz sahnemizde. Baba Zula konserine gelen bir kişi yanlızca müzik bulmayacak. Olayın içinde görsellik olmazsa zaten bizim için sıkıcı olur. Dansöz dışında, yanlızca görsel işler yapan bir arkadaşımız var. Biz şarkı çalarken, O da şarkıyla ilgili çizim yapıyor. O da doğaçlama.

Farklı biz müzik tarzı yapmanın illaki zorlukları var. Siz ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz?

Farklı bir tarzla ortaya çıktığınızda bir kabul edilmeme söz konusu olabiliyor. Biz öyle bir noktada duruyoruz ki, geleneksel müziğe saygılıyız fakat geleneksel müzik yapmıyoruz. Tutucu olan geleneksel müzikçiler bizi yoz buluyor. Çünkü elektronik bir takım öğeler kullanıyoruz.Diğer taraftan ''Bu adamlar saz çalıyor'' diye düşünüp bizi yeterince ''rockçı'' bulmayan çevreler de var. Onun dışında bana ''Ne iş yapıyorsun'' diye sorduklarında, ben ''Müzikle uğraşıyorum'' diye yanıt verdiğimde hemen 2. soru şu oluyor: ''Televizyona çıkıyor musun?''. Bu bir kıstas mesela onlar için. Biz de pek çıkmıyoruz vallahi.(gülüyor)

Özellikle mi tercih etmiyorsunuz?

Evet, bir kere çok fazla playback isteniyordu.Biz playback yapmak istemiyoruz. Şarkıyı çalar gibi yapmak büyük bir sahtekarlık gibi geliyor.Çok özel bir şov olmadıkça yapar gibi yapmak seyirciye ve kendimize saygısızlık bence. Bunu yapmadığımız zaman da çıkabileceğimiz programlar acayip azalıyor.Mesela İbrahim Tatlıses'in programı..İbrahim Tatlıses benim sevmediğim bir insan. Evet, İbrahim Tatlıses'i sevmiyorum. Müziğini de sevmiyorum. Karakterini hiç sevmiyorum. Mesela Asena'ya olan davranışları bence çok çirkin. Birlikte olduğu bütün kadınları...

Tokatlıyor?

Tokatlamasını geç. O da çirkin de boşver onu. O kadınlar onunmuş gibi davranıyor. Bu korkunç, çok ilkel bir şey. Ama Türkiye'nin en popüler programlarından birini yapıyor.

Peki İbrahim Tatlıses'in programına çıkma gibi bir durumunuz var mı? Var mı böyle bir teklif?

Yok ama bu konuşmadan sonra olacaktır. (kahkahalar) Şimdi çağırmış oluyoruz onu yani..
devamı: http://www.studyoimge.com/yazikazani_alt.aspx?yaziID=3794

Replikas


İki albüm ve verdikleri sayısız konserlerle hatırı sayılır bir dinleyici kitlesine sahip olan Replikas'la çalgılı bir meyhanede bir araya gelindi. Sorular soruldu, cevaplar alındı, kaseti çözmek için eve yollandığımda kasetin silik olduğu fark edildi. Tabi bu aksilik röportaj sürecimizin ilk arızası değildi. Karşımda bu kadar keyifli ve anlayışlı elemanlar olmasaydı; ''Ya ben beceremedim. Size soruları mail atayım, siz de cevaplayın'' der miydim? Hayır. İşte çetin bir röportajın mail yoluyla alınmış son hali..

Klasik bir soruyla başlıyoruz. Grubunuzun temelleri nasıl atıldı; birbirinizi nasıl buldunuz?

Barkın ve Gökçe ortaokul yıllarından sınıf arkadaşları ve müzikle ilgilenmeye beraber başladılar. Sonrasında da kaçınılmaz olarak müzik yapmaya karar verdiler. Bir grup kurma fikri kafalarına girdiği andan sonra çalışabilecekleri insanlar aramaya koyuldular. Ortak bir arkadaşları vasıtasıyla Orçun’la tanıştılar ve çok kısa bir süre sonra bunun çok doğru bir beraberlik olduğunu hissedip 93 senesinin kışında beraber çalışmaya başladılar. 95’e kadar çeşitli isimler altında ve değişik tarzlarda çalışmalar yaptılar. Bir nevi öğrenme ve kendini bulma çabası diyebiliriz bu dönem için. Bir senelik aradan sonra, 96 sonlarında Replikas adı altında, tamamen yeni bir başlangıç yaptılar. Çeşitli eleman değişiklerinden sonra 98’te Selçuk ve 2000’de Özer gruba katıldı ve böylece Replikas sabit kadrosuna kavuşmuş oldu.

Zaten farklı bir müzik yapıyorsunuz. Bir araya gelirken beğenileriniz arasında farklar var mıydı? Su an ne kadar fark var?

İşin başında da, şu anda da ortak noktalarımız olduğu kadar farklı yönlerimiz vardı. Ama bu ortak zevkler de, farklı ilgi alanları da bizi besledi, geliştirdi. Her zaman için müzik dinlemek, birbirimizle paylaşmak hayatımızın çok önemli bir parçası. Bir nevi okul görevi gördü diyebiliriz bizler için.

Kolektif çalışmanın zorluklarını yaşıyor musunuz? Parçaların söz, müzik ve düzenlemeleri Replikas'a ait. Bu paylaşımı nasıl yapıyorsunuz; Bir anlaşmazlık çıkıyor mu?

Bu paylaşımda öncelikle katı kurallardan söz edemeyiz. Parçaların temelleri bir kişiden ya da doğaçlamadan çıksa da, bu herkesin katkılarıyla şekilleniyor. Tek bir kişi besteleme sürecini domine etmiyor. Sözler de tek bir kişi tarafından yazılmış değil, ama daha kişisel bir alan olduğu için hep beraber yazmıyoruz. Estetik bir alanda anlaşmazlıklar oluyor. Önemli olan bunu pozitif bir hale getirmek. Biz de bu görüş farklılıklarını müziğimizi zenginleştirecek bir tartışma ortamına dönüştürüyoruz.

Yeni albüm ne zaman çıkıyor? Dinleyicilerinizi bu albümde bir sürpriz bekliyor mu?
devamı: http://www.studyoimge.com/yazikazani_alt.aspx?yaziID=3477

cevap ver Manga


Manga’ nın bilinmeyen macerası nasıl başladı?

Yağmur: Çok uzun değil, sing your song yarışmasından bir iki ay önce kuruldu zaten grup. Yarışmadan önce ilk bestemiz ‘’Kal Yanımda’’yı yapmıştık. Yarışmayı ilk Ferman keşfetmişti. Katılım kağıtlarını falan getirdi. Bir şekilde parçayı hemen bitirip yolladık. Parçayı yollarken çok bir beklentimiz yoktu ama Türkiye ikinciliğine kadar çıktık. Ya bu kadar işte...

Yeni kurulmuş bir grup olarak bir televizyon yarışmasına katılmak korkutmadı mı sizi, bu ne cesaret?

Yağmur: Zaten oraya giderken bir deli cesareti gösterdik.
Cem: Biz Koray varsa rock tabanlı bir şeydir dedik, gönderdik formu. İlk başta primetime'da yayınlanacak bir program olacağından haberimiz yoktu. Bizim ilk amacımız , biz böyle bir müzik yapıyoruz bunu da İstanbul'a gidip göstereceğiz. Hem iyi bir otelde kalacağız, tatil yapacağız falan diye....(gülüşmeler)

Türkiye için değişik, alışılmadık bir müzik yapıyorsunuz, sizce hazır mı insanlar bu tarz müziğe?

Yağmur: Hazırdan ziyade biz böyle bir potansiyel olduğunu gördük. Sadece su yüzüne çıkmadı. Bu da müzik piyasasındaki kısır döngüden kaynaklı. Bizim 160'a yakın canlı performansımız oldu ve bu alt yapının olduğunu gördük. Bunda da Mor ve Ötesi olsun, Duman olsun, Athena olsun çok büyük katkıları oldu.

İlerde yurt dışına açılmayı düşünürseniz, İngilizce bir albüm yapar mısınız? Ayrıca dil olarak sizin müziğinize daha uygun değil mi?

Cem: Kendimizi en iyi ifade edebileceğimiz dil bu. Albüm İngilizce olsa dünya çapında daha başarılı olabilir ama biz kendimizi o kadar iyi ifade edemeyebiliriz. Gerçi Ferman daha iyi açıklar...
Ferman: İngilizce rap açısından kesinlikle daha iyi olur ama ben melodi ve gırtlak olarak İngilizce’nin bizi yansıtacağını düşünmüyorum. İleride biz yurt dışına açılırsak , İngilizce yapmamız gerekse bile bazı şeyleri Türkçe bırakırız. Çünkü bir türk ezgisini başka bir dil veremez, mümkün değil...
Cem: Tereciye tere satmak gibi olur.
Ferman: Bence yalan olur.
Cem: Kendi özümüzden çıkmış gibi. Zaten bu işi orda çok iyi yapan adamlar var. Manga da onlar gibi yapmaya çalışırsa niye Manga dinlesinler ki?

Bir bar grubuyken yüzlerce kişiye konser veren bir grup haline gelmek sizi heyecanlandırıyor mu?
Cem: Bizim bar programlarımız da zaten kalabalık geçerdi. Ancak bir şey düzeltmek istiyorum. Biz barlarda çalan bir gruptuk, evet ama bar grubu biraz daha farklı. Bar grupları mekan doldurmak için aynı şarkılar etrafında döner durur, genel zevke hitap eder. Biz programlarımızda kendi bestelerimizi yaptık ve kimsenin cesaret edemeyeceği cover’ları yaptık.
Özgür: En son konserde biz Cem’le sahnede bakışıyorduk falan; çünkü insanlar çok eğleniyorlardı. Bizim için gelmiş olmaları apayrı bir duygu , biz de çok eğlendik. Bar programı olduğu zaman x ya da y grubu fark etmiyor. Eskişehir konserinde insanların bizim şarkılarımızı söyleyerek eğlenmeleri çok güzeldi.
Cem: Biz bırakıyorduk artık millet söylüyordu bağıra bağıra, o çok eğlenceli evet...
Ferman: Daha önceden tek başımıza verdiğimiz pek bir konser yoktu. Genelde büyük isimlere alt grup olarak çıkıyorduk. Sadece Manga konserinin olması ve insanların oraya sadece Manga dinlemek için gelmiş olmaları güzel bir tatmin bizim için.

Bir röportajınızda dolmuş şoförlerine de ulaşırsak tamamdır demişsiniz. Peki Britney Spears' ın I Love Rock' n Roll demesi tadında, bu tip insanların sizi dinlemesini ister misiniz? (Öyle bakıyorlar..) Anlatamadım mı?
Yağmur: Yok, yani kimleri dediğini anlamadım.

Hani Britney ve Rock, Allah Allah diyoruz ya..

Cem: Ha, ne alaka Britney ne alaka Rock'n Roll yani...
devamı: http://www.studyoimge.com/yazikazani_alt.aspx?yaziID=3514

Ego Kurbanları


Pop ve arabesk şarkıcılarının zaten bir iki taneden ibaret müzik kanalını istila ettiği yıllardan biriydi 1999. Tavandan sarkıtılan iplerle zıplayarak şarkı söyleyen gitar çalan tiplerin olduğu bir klip belirdi ekranlarda. Ve insanlar Kurban’la tanıştı Yalan şarkısıyla. Onlar her ne kadar şimdi bu parçalarının anlaşılmadığını ve Yalan’ı sevenlerin ayıklandığını iddia etse de ben bir şey kaçırmadıysam alternatif rock gruplarının müzik kanallarında boy göstermesi Kurban’la başladı.


Kurban ilk albümün üzerine 2 albüm daha çıkardı. Konserlerinde parça sıkıntısı çektikleri gerekçesiyle çıkardıkları cover albümleri Ters Sert’in ardından İnsanlar albümüyle şimdi yeniden karşımızdalar diye yazmak isterdim. Lakin Deniz’in ‘’Bu ses biter mi leyn?’’ sorusunun cevabı tez geldi: Bu ses bitti. Yaz başı itibarıyla Kurban dağıldı. Alternatif rock müziğin köşe taşlarından olan grubun dağılması üzüntü verici ama burdan hadi öpüşün koklaşın barışın mesajları vermek de haddimize değil. Öyle bir karar almışlar ve herkes yoluna devam ediyor. devamı: http://www.antikunti.com/?p=158

Rock'n Coke Notları

Binlerce müziksever ve bir o kadar da atraksiyon insanı için heyecanla beklenen Rock’n Coke Festivali geldiği gibi geçti. Şimdi ayık olduğum zamanlarda edindiğim izlenimleri sizlerle paylaşıyorum.

Müzik tarafını şimdilik kenara koyarsak diyebiliriz ki Coca Cola bizle iyi kafa buldu. Yağmuru da kola mı yağdırdı bre mendebur diyebilirsiniz. Meteoroloji önceden haber vermiş, bu yağmur yağacak. İnsan önlem almaz mı? Evet, önlem almışlar. Ben sezmiştim zaten girişte. O samanlar ne işe yarayacak diye benim gibi merakta kalanlara yanıt çabuk geldi. Onlar meğer yağmur önlemiymiş. Yağmurun başlamasıyla yere serpiştirilen samanlar sayesinde çamurlu ayaklarımızla, inek sağmaktan gelen sütçü kız havasına bürünüverdik. Giriş ve kart kuyruğundan, tuvalet pisliğinden, çamurdan alanın domuz çiftliğine dönmesinden, o kadar kötü biranın bu kadar pahalı olmasından vs. bahsetmicem. Ama tuvalet pisliğinin organizasyonla hiç bir ilgisi bulunmadığını, tamamen 0-6 yaş arası döneminde tuvalet eğitimi almamış gençlerden kaynaklandığını belirteyim. Ya da herkes akrobat olmuş, değişik pozisyonlarda boşaltım teknikleri denemiş, anlamadım ben.

Kamp alanı biletleri haftalar önceden tükenmişti. Ziyanı yok, çünkü çamur ve soğuk yüzünden çadırda kalmak eziyet olmuştur zannımca. Ama tükenen kombine biletler nedeniyle, bir an için gözü kararıp, Cure’u dinleyemeyeceğini düşündükçe tansiyonu yükselen ve sonunda karaborsaya düşüp, 150-200 milyona bilet alan dinleyicilere kötü bir haberim var. İçeriye her çeşit keyif verici maddelerin ‘’kolaylıkla’’ sokulduğuna şahit olduğum festivale, bileti olmayan ‘’koca’’ arkadaşlar bile rahatlıkla sokuluyormuş. İçerideki paylaşmacı insanlardan bileklik edinip festivale girenler kadar, kalabalık arasından biletsiz-bilekliksiz sürüklenip kendini bir anda içerde bulan insanlara da tanık oldum. Geçmiş olsun. devamı: http://www.antikunti.com/?p=186

Murat Beşer bu kez cevaplıyor

Ülkemizde müzik yazarlığının meslek olarak kabul edilmesinde en büyük paylardan birine sahip olanMurat Beşer‘le sizler için bir söyleşi gerçekleştirdik. Başlangıçtaki hedefimiz bu röportajın yazar olmak isteyen gençlere klavuz olmasını sağlamaktı. Ama bu anarşist ruhlu yazarımızdan en başta yaşama dair alınacak çok ders var.

Yıllardır çeşitli yayınlarda müzik yazarlığı yapıyorsunuz, yanında Babylon, Balans gibi gece klüplerinde pikap başındasınız, yine gece klüplerine müzik danışmanlığı yaptığınızı da biliyoruz. Sonunda aslında ressam olduğunuzu da öğrendim. Sizin mesleğiniz ne?

Mesleğimin adı, kimilerine göre Müslüman mahallesinde salyangoz satmak, birilerine göre dünyanın en keyifli işlerini yapmak, bana göre ise her şeyin çürüdüğü meta toplumunda aydın olarak ayakta kalmaya çalışmak. Çünkü yaptığım işlerin birçoğu (saydıklarına başkaları da ilave edilebilir), gerçek anlamda aydın hüviyetimi açıklamıyor. Bu anlamda çok da dışardan görüldüğü kadar hobiler üzerine kurulu bir meslek yaşantım yok. Mesleğimin bir başka adı hülyalarımla yapmak zorunda olduklarım arasındaki geniş açının trajedisi. Anlayacağınız yaşamını sürdürebilmek için karşısına çıkan işleri yapan klasik insanın hikâyesinden çok farklı değil.

Ben de dünyanın en keyifli işlerini yapmak olarak görüyordum, taa ki sizin ne kadar çok çalıştığınızı görene kadar:) Sizin gerçek anlamda aydın hüviyetinizi açıklayan alanınız nedir? Yaptığınız işlerden hangisi bu bakımdan sizi tatmin ediyor?

Bu hüviyeti politik alandaki faaliyetlerle açıklayabilirim. Ya da genel olarak politik kimlikli bir popüler kültür araştırmacısı olarak açıklayabilirim. Bu anlamda yazarlık (onunda belli bir yüzdesi) dışındaki uğraşılarımın beni pek tatmin ya da memnun etmediğini rahatlıkla söyleyebilirim.

Yaptığınız işlerden sizce aydın hüviyetinizle ya da duruşunuzla çelişeni var mı? Ya da hülyalarınızla yapmak zorunda olduklarınız arasındaki açıyı daraltmak için neler yapıyorsunuz? Nelerle mücadele etmek durumunda kalıyorsunuz?

En basitinden Rock’n Coke gibi dünya devi bir marka....
devamı: http://www.antikunti.com/?p=190