Cumartesi, Ağustos 02, 2008

Londra-İstanbul illüstrasyon halleri






David Shillinglaw. Başlı başına bir yetenek. Yeterli değil tabii, harika demeliydik! Londra’nın göbeğinden çıkan bu olağanüstü illustrator geçtiğimiz aylarda sessiz sedasız İstanbul’a geldi, Siemens Galeri’de işlerini sergiledi ve aynı sessizlikte Londra’ya döndü. Genç sanatçıyla Old Street’te ayaküstü karşılaşıp küçük bir röportaj için kandırmaksa başlı başına bir şanstı. David’e yönelttiğimiz sorulardan öğrendik ki bizim her yerimizde kalbimiz varmış.


Henüz çok genç olmana rağmen son iki yıldır birçok sergide senin isminle karşılaşıyoruz. Hayır, bu durumdan hiç şikayetçi değiliz ama sanat sepet olaylarıyla ilişkin ne zaman başladı? Çok eski olmasa gerek?
Aslına bakarsan biraz eski diyebiliriz. En azından benim hatırlayabildiğim kadar eski…

Peki bu ilişki nasıl başladı?
Kendimi eğlendirmek için çizmeye başlamıştım ama iş olarak da gayet güzel gidiyor! Nasıl başladığının bir cevabı da yok aslında. İçinizden bir ses “yarat” diyor, sizi dürtüyor.

İşlerinde hangi teknikleri kullanıyorsun?
Kitaplara ve kağıt parçalarına küçük çizimler yapmayı seviyorum. Özellikle eski kitaplara… Sürekli sahafları dolaşıp ikinci el kitaplar alıyorum. Bunlar benim için vazgeçilmez çizim alanları… Çizerken her nevi kalem kullanıyorum. Keçeli kalemler, tip-ex’ler, boyalar… Elimin altında ne varsa işte.

Kapılar, kutular…
Ne bulursam. Geniş alanlarda çalışmayı da seviyorum. Sprey boyalar ve markerlar bunun için ideal. Aslında o an elimin altında ne varsa onu kullanıyorum diyebiliriz. Bu arada screen printing de seviyorum. Haritalar ve diyagramlardan da oldukça yararlanıyorum. Dünya üzerinde bir yerin ya da insan vücudunda bir parçanın çizgiler, paternler ve sembollerle yeniden yaratılmasından hoşlanıyorum.

Resimlerine oldukça sade çizgiler ve basit teknikler hakim. Hayal gücün dışında hiçbir şey karmaşık değil. Sadelik sözcüğü kulağa nasıl tınlıyor?
Bana hoş geliyor. Zaten benim işlerimin temelini karmaşık şeylerin kırılıp dökülerek en basit dile ve forma dönüştürülmesi oluşturuyor. Evrensel dil denen şeyden hoşlanıyorum. Resimlerim herkese farklı bir şey ifade etse de, umarım ki en nihayetinde herkes tarafından anlaşılıyor. Anlamaya çalışmayanı da en azından eğlendiriyor.

Mükemmelliyetçilik ve hatalar senin sanatında nasıl yer alıyor? Sen hangisini tercih edersin? Dürüst ol lütfen.
Dürüstçe: İkisi her zaman el ele. Mükemmel kusurlar güzeldir.

Klasik sanatçı sorusu: Efendim, çizerken nelerden etkilenirsiniz?
Klasik sanatçı cevabı: Her şeyden etkilenebilirim. Herhangi bir şarkı, yemek, diyalog, sokakta bulduğum bir şey… Bu sorunun cevabı günden güne değişir.

“Neden?” sorusunu sever misin?
“Nasıl?” sorusunu tercih ederim.

İnsan vücudunu çok iyi tanıyorsun. Hiç doktor olmayı düşünmüş müydün?
Anatomik diyagramlardan her zaman çok hoşlandım ama doktor olmayı düşünmemiştim. Ama insan vücudu gibi karmakarışık bir yapının parçalara bölünüp açıklanması ilgimi çekiyor. Benim resimlerim vücudun psiko-coğrafi durumunu teşhir ediyor. Sanırım herkes bu resimlerde kendisinden bir şeyler bulabilir!

Senin anatomik resimlerin çok eğlenceli. İlkokul sınıflarının duvarlarında asılı olsa hoş olurdu. Sence?
Resimlerimi eğlenceli bulduğuna sevindim. Eğer, ilkokullardaki eğitim daha kişilikli olsaydı resimlerimin o duvarlarda asılması da harika olurdu.

Senin mottonun babana ait olduğunu biliyorum. “Özgürlük, kendini disipline edebilmek için bir haktır.” Bu söz yaşamında sana ne kadar yardımcı oluyor?
Çok. Babam oldukça bilge bir adam.

Başka bilgece bir sözü var mı?
Bütün insanlar sıra dışıdır. Ama en sıra dışı işler sıradan kişilerden çıkar.

Kaos senin sanatında muhterem bir yere sahip. Sistemimiz bu durum karşısında alıngan olabilir. Gönlünü almaya ne dersin?
Düzen ve kaos da iç içedir. Düzene saygı duyuyorum ama kaosu da her zaman kucaklıyorum. Hayatımda karşılaştığım en güzel şeyler hep hatalardan ortaya çıkıyor.

Senin pipisinde ve kukusunda kalpleri olan insanlarını çok seviyorum. Sence o bölgelerimizde kalbimiz var mı?
İlginç olan her yerde insanların kalbi var.

Peki şu kelimler karşısında bize ne cümle kurarsın: Robot?
Emeği ifade eden Çekçe bir kelime. Aynı zamanda bir çeşit dans.

Dadaism…
Kurt Schwitters. Dadaizmin babası. Muhteşem bir hareket.

Tahta oyuncaklar…
Çok hoş.

Jimi Hendrix…
Dahi.

Underground müzik grupları…
Eskileri tercih ederim..

Televizyon…
Kötü bir bağımlılık ve zaman kaybı. “Kitlelerin afyonu” da denmiş zamanında. Aslında kötü programlar dışında televizyonla bir problemim yok. Hatta bir keresinde ekrana resim yapmıştım. Gördüğünüz gibi kanvas gibi de kullanıp yararlı bir şeyler yapabilirsiniz.

Londra…
Evim. Güzel vakit geçirdiğim yer.

İstanbul…
Sakinlikten çok uzak, renkli ve güzel bir şehir.

Whop Magazine

Hiç yorum yok: