Çarşamba, Eylül 14, 2005

İşin fahişeliği bitti


Ankaralı müzisyen Tolga Burkay yıllarca ''işin fahişeliği'' olarak gördüğü bar müzisyenliği yaptıktan sonra ülke ülke dolaşıp sokak müzisyenliği yapmaya başlamış. İstemediğin müziği yapmanın sevmediğin biriyle yatmaktan farkı yoktur diyen genç müzisyen, ''sek rock'' olarak nitelendirdiği albümü 340 m/sn' yi müzikseverlerle buluşturdu.

Ankaralı bir müzisyensiniz, müzik çalışmalarınıza da Ankara'da başlamışsınız. İstanbul macerası nasıl başladı?

Profesyonel müzik hayatım Ankara'da başladı ve 8 yıl aralıksız sürdü. 1996 yılı sonlarıydı; tıkandığımı hissettim ve hayatımda sık sık yaptığım gibi "gittim". Okul bitmişti, bar müzisyenliği bunaltmıştı, yorulmuştum. O an hayatımda ne varsa, arkamda bırakıp, ceketimi ve gitarımı alıp kapıyı çektim, çıktım gittim. Gittiğim yer Istanbul'du ama aslında gittiğim yerin önemi yoktu, sadece gitmem gerekiyordu.

Uzun süre barlarda çaldıktan sonra, bar müzisyenliğini işin fahişeliği olarak görüp bırakmışsınız. Barlarda çalmanın sizi rahatsız eden yönleri nelerdi?

Doğru, ancak bu son derece sübjektif bir değerlendirmedir, kişiseldir. Ömür boyu mutlu mesut bar müzisyenliği yapan/yapabilen insanlar tanıdım. Bu bir yaşam tarzıdır pek çok kişi için. Sanırım beni böyle düşünmeye iten temel sebep, özellikle o dönemde yapmak istediğim, sevdiğim müziğin ekonomik değerinin düşük olmasıydı. Yaşamak lazımdı, bunun da o zamanlar yegane yolu müzikten, kendi müziğinizden tavizler vermekti. İstemediğin müziği yapmanın, sevmediğin biriyle yatmaktan farkı yoktur. Bu yüzden sıkıldım, yoruldum.

Bir çok ülkede sokak müzisyenliği yapmışsınız. Japonya'da büyük ilgi görmüşsünüz. Nasıldı o dönem?

Bar müzisyenliğini bıraktıktan sonra bir işe girdim ve bir süre sonra işim gereği çok seyahat etmeye başladım. Müziği de çok özlediğim bir dönemdi. Seyahatlerime gitarımı götürmeye başladım. Her gittiğim ülkede, hem yapmam gereken işleri yapıyordum, hem de her fırsatta sokak müziği yapıyordum. Bu çılgınlığı yapabildiğim için kendimi hep özel hissettim. Japonya'da, ilk defa yanılmıyorsam 1999 yılında, Tokyo'da gençlerin çok takıldığı Shibuya semtinde, bir gece açtım gitarımı başladım söylemeye. Etrafımda cici bir kalabalık toplandı, bütün şarkılara eşlik ettiler ama söylediğim birkaç Türkçe şarkıya özellikle çok ilgi gösterdiler. Sonra onlara "atmasyon" Japonca şarkılar söyledim, çok gülüp eğlendiler. O gece tanıştığım pek çok arkadaşım vardır hala. Sonraki yıllarda, Tokyo'ya her gidişimde, nerdeyse her akşam bunu yaptım. Birkaç kez de, Japon müzisyenlerle, çok güzel sokak konserleri verdik.

Albümde kimlerle çalıştınız, oluşum aşaması nasıl geçti?

Albümdeki bütün şarkıların düzenlemelerini Can Alper yaptı. Soner Doğanca davul, Emrah Sarıtunalılar bas çaldı. Can Alper ve ben gitarları çaldık. Olay Andaç, Emrah Aydoğdu, Okan Ulusoy ve Özlem Kaveller'in çok önemli katkıları oldu. İçimize sinene kadar, çok uzun stüdyo saatlari harcayarak kayıtları tamamladık, çok eğlendik. Albüm bittiğinde herkesin söylediği ortak şey, bunun çok "namuslu ve samimi" bir albüm olduğuydu. Benimsenmesinin biraz zaman alacağını düşünüyoruz ama kesinlikle uzun vadeli hedefleri olan kalıcı bir albüm oldu bu. devamı: http://www.studyoimge.com/yazikazani_alt.aspx?yaziID=3824

Hiç yorum yok: