Çarşamba, Haziran 15, 2011

hayırlı squadlar

Aşağıdaki terk edilmiş evlere bakarken aklınızdan "sahibi yoksa içine ben çöksem" düşüncesi geçmiyorsa sormak isterim, bu fotoğraflarda squad (işgal evi, yazı boyunca squad olarak anılacaktır) dışında ne görüyorsunuz?

Vesile oldu, şu linkte terk edilmiş bu evlere bakarken squadlar hakkında döktüreyim dedim. Daha geçen hafta Serdar ve Anıl'la Cihangir Park'ın yanında ki boş evin ordan ve ardından Anahtar sokağın girişindeki terk edilmiş binanın önünden geçerken boş boş "burdan da ne squad olur hee" dediğimizden değil. Boş boğazlık ettik, geri aldık. Doğalgazsız, elektriksiz, camsız evlerde oturamayız biz. Hem pimapensiz ev mi kaldı günümüzde? Ayrıca götümüzden kan alırlar Kamiiiil, burası İstanbul.

Hadi diyelim, İstanbul'da değiliz; Berlin, Amsterdam ya da Londra'da bi yerdeyiz. Sizin için Londra'da olayım, hem özlemişim de. Ohh fuck you, come up here then! you big pussy... (Squad'lardan bahsetmeye başlamadan Germs'den punk nameler serpiştirmek yerinde olur diye düşündüm, iyi ettim mi?)

Londra'daki ilk hippi sevgilimin beni (ikincisi onu en yakın arkadaşı bir başka hippiydi. squad yaşamı böyle, her şey komünal, her şey paylaşıma açık, yarin yanağı dahil.) ilk defa eve atacağı günkü heyecanım eve atıldıktan sonra beşe katlanmıştı. Zira belediyenin tadilata aldığı bir ilkokula çökmüşler 20 kişilik bir koloni ile birlikte. Bisikletle vardığımız "ev"de, bizi genişçe bir hol karşılıyor. Basketbol sahasından devşirme salonda birkaç kanepe ve mutfakla yatak odaları arasında (yatak odaları sınıflar) skateboard üstüne kahve taşıyan delikanlılar vızır vızır geçiyor. Bir kız, elinde poi ile kendi kendine dans ediyor. Banyolardan çoklu duş almış insanlar odalarına dağılıyor ve ben "hmm burası çok eğlenceli görünüyor, hem de beleş" diye düşünürken aklıma bir macbook'um olduğu geliyor. Belli mi olur; hırlısı var, hırsızı var diye squadta yaşamak fikrinden anında vazgeçiyorum.

İkinci sevgilim, (Londra'da kalabilmem için bana evlenme teklif eden, periden bozma bişey. Ben çocuklarımı market çöplerine bırakılmış, tarihi geçmiş ürünlerle büyütemem diye düşünüp kabul etmemiştim, ne salağım. Şimdi uzun boylu ve çifte pasaportlu olması garanti sarı sarı çocuklarım olabilirdi, kafama sıçiyim) neyse, işte onunla ikinci squad dönemine girmiş oldum. Terk edilmiş, 3 katlı klasik İngiliz evlerinden birinde 7-8 kişi bir arada yaşıyorlardı. Evde yemek sırası olmasını komünal yaşama hiç yakıştıramamıştım ama çaktırmadım. Herkesten yeteneğine göre değil miydi kardeşim?

Akşamları, büyük süper marketlerin çöplerinde taze kalmış yiyecek aramak dışında bu evde kalanların hiçbirinin bir gün bile çalıştığını görmedim. İpi kuşağına denk, rehavet içinde dans eden, resim yapan, akşamları dev squad partilerinde hayatın anlamını arayan, bu kadar şansa rağmen her daim dokunsan ağlayacak ve bu göz yaşlarıyla Filistin'deki çocukları cennetin çocuk bahçesine taşıyacak denli ince yürekli insanlar ordusu.

Ne yalan söyliyim, squad yaşamı hiç bana göre değil. Ben çadırda bile kalmam ki kimi zaman suyu, kimi zaman elektriği olmayan, çoğunlukla fare ve tahta kurularının eve ortak olduğu mekanlarda yaşayabileyim. ama güzel bir kültür, ben yapmam, yapana mani olunmasını istemem.

Nereye bağlıcam, bu güzel insanlar boş buldukları evlere rahatça yerleşip, sahipleri ortaya çıkana kadar buralarda kira ödemeden kalabiliyorken, bizim ülkemizde böyle bir şey yapmaya kalkılsa götümüzden kan alınmaz mı Kamil? ya da var da ben mi bilmiyorum? Civarda bildiğiniz iyi bir squad var mı?









http://www.100abandonedhouses.com/

http://squatworld.blogsport.de/

http://londonscn.wordpress.com/