Perşembe, Eylül 21, 2006

King Kong

Sizin için oldukça sıradan olan bir gün, nasıl olur da hayatınızın en heyecan verici gününe dönüşür? Mesela her zaman geçtiğiniz yollarda yürüyorsunuz, her zamanki ağaçlar, binalar ve trafik ışıkları… Anormal bir durum yok. Siz hep yaptığınız gibi köşedeki kafede arkadaşlarınızla bir şeyler içip, aynı muhabbetleri çevireceksiniz. Sonra da evinize dönüp biraz tv izleyip yatacaksınız. Evet, oldukça sıkıcıymış.

Peki ya siz köşedeki kafeye giderken karşınızdaki binalardan dev cüssesiyle bir King Kong çıkarsa? Koca koca gökdelenleri pençe dokunuşuyla tuz buz eden, trafik lambalarını, elektrik direklerini ve ağaçları yerinden söken bir canavarın elinde arkadaşlarınızın olduğunu görseniz! Baksanıza hem de zavallıcıklar King Kong’un avucunun içinde küçücük kalmışlar. Tam bir kabus!

İmkansız denileni başararak ünlü yazar Tolkien’in ‘’Yüzüklerin Efendisi’’ eserini sinemaya uyarlayıp 17 Oscar’ı evine götüren usta yönetmen Peter Jackson, şimdi de başka bir dev projeye imza atıyor. İlki 1933 yılında çekilen ve daha sonra defalarca sinemaya uyarlanan King Kong’u bir kez daha beyazperdeye taşıyor.

Bir film yapımcısı olan Carl Denham, ekibiyle birlikte egzotik Kafatası Adası’na gelir. Adanın isminin, yerlilerin tanrılarına kurban ettikleri insanların iskeletlerinden geldiği filmin başında anlaşılır. Denham’ın ekibinde yer alan sarışın ve güzel oyuncu Ann Darrow da bu merasimden nasibini alacaktır. İlk kez sarışın bir kadın gören yerliler, Ann’i kaçırıp tanrılarına kurban etmek isterler. Adanın tanrısı ise dev King Kong’un ta kendisidir.

Ancak hikayenin örgüsü King Kong’un gorilliğine bakmadan Ann’e aşık olmasıyla değişir.

Ekiptekiler, Ann’i kurtardıktan sonra King Kong’u yakalayarak New York’a getirirler. Büyük bir iş başarmanın keyfini yaşayan ekibin amacı bu devi şovlarında çıkarmaktır. Ama Ann’in aşkıyla yanıp tutuşan bu iri cüsseli yaratık, bir yolunu bulup kaçmayı başarır ve New York sokaklarını cehenneme çevirir.

Kim bilir belki de Peter Jackson, 9 yaşına kadar her sıradan çocuk gibi büyüyünce itfaiyeci ya da pilot olmak istiyordu. Ancak 9 yaşındayken izlediği King Kong filmi sayesinde bugün dahi bir yönetmen olarak karşımızda. ‘’Hiçbir film, King Kong kadar benim hayal gücümü harekete geçirmedi. Dokuz yaşımda o filmi izlediğim için bugün film çekiyorum ben. Yönetmenliğe başladıktan sonra da tek hayalim, bu klasik öyküyü yeniden beyazperdeye uyarlamaktı. King Kong’un öyküsü, bir yönetmenin arzu edebileceği her şeye sahip. Orijinal bir anlatı, heyecan verici aksiyon, sarsıcı duygular ve akıldan çıkması imkansız karakterler. Bu yüzden bugüne kadar ayakta kalabildi zaten. Geçmişten gelen bu mirasın bir parçası olduğum için gurur duyuyorum.’’ diyor Jackson.

Gördüğünüz gibi, King Kong’u yeniden çekme öyküsü ‘’Yüzüklerin Efendisi’’nden çok daha eskiye gidiyor. Ancak bu filmi tekrar çekmek için yeterli bütçesi olmayan yönetmen uzun süre sadece bir hayalle yaşıyor. 1996 yılında Universall Stüdyoları, Peter Jackson’un ‘’The Frighteners’’ filmini oldukça beğeniyor ve O’na King Kong’u tekrar çekmeyi öneriyor. Ne var ki o dönem Hollywood’da ‘’Godzilla’’ ve ‘’Mighty Joe Young’’ fırtınaları estiği için, King Kong’un arada kaynamasını istemiyorlar ve proje askıya alınıyor.

Projenin askıya alınması isabet olmuş çünkü aradan geçen yıllarda efekt teknolojisinin çok daha gelişmesiyle şimdi King Kong en iyi haliyle karşımızda. İlk filmin orjinaline sadık kalan Jackson’ın King Kong’unun en ayırıcı özelliği kullanılan efektler. ‘’Yüzüklerin Efendisi’’ üçlemesinde de efektleri ustaca kullanan yönetmenin New York sokaklarını ne hale getirdiğine inanamayacaksınız.

Filmde, yönetmen Carl Denham rolünde 2000 yılında ‘’High Fidelity’’ filmindeki rock müzik delisi çatlak Barry’yi canlandıran Jack Black var.Güzel sarışın Ann Darrow’un rolünde ise ‘’Mulholland Drive’’ filmindeki başarılı performansıyla akıllara kazınan ve son olarak ‘’21 Gram’’ filmiyle adından söz ettiren Naomi Watts karşımıza çıkıyor. Başarılı oyuncuları kadrosunda toplayan King Kong’un en önemli kozlarından biri de ‘’The Pianist’’ filmiyle Oscar’ı cebe atan Adrien Brody. Bundan beş yıl önce film ilk kez gündeme geldiğinde, Ann Darrow rolü için düşünülen isim, ‘’Titanic’’ filmi ile dünya çapında üne kavuşan Kate Winslet’ti. Ancak Naomi Watts’ın da rolünün hakkını verdiğini söylemek gerek.

Filmin çekimleri ise iki farklı ülkede gerçekleşmiş. Kafatası Adası’nda geçen sahneler yönetmen Peter Jackson’un anavatanı olan Yeni Zelanda’da çekilmiş. Hatta Jackson’ın buraya milyonlarca dolarlık bir stüdyo kurarak ülkesine büyük katkı sağladığını da biliyoruz. Filmin ada dışında geçen öyküsünün çekimleri de New York’ta tamamlanmış.


Hiç yorum yok: