Cuma, Eylül 22, 2006

Microdalga Fırın, Çim Biçme Makinesi ve Goldfrapp




Britanya Adası’nın şehir dışında, yeşillikler içindeki bir kulübesinden yükselen müzik sesleri nasıl olur sizce? Bir peri kızının lir çalmasını mı arzu edersiniz yoksa gayda sesleri mi? Tabii kulübe dediysek Heidi’nin dedesiyle birlikte önünde keçi otlattığı bir köy kulübesi düşünmeyin. İçerisi sizi yanıltır. Synthzerlar başta olmak üzere çağın manyetik seslerini içinde barındıran tüm aletler bu çatı altında. Berlin’in kaotik atmosferinin tersine büyük bir parti için ideal bir kır evi. Buradan yükselen çığlıklar ve erotik soundlar ise Goldfrapp’a ait.

Alison Goldfrapp ve Will Gregory ikilisi “Supernature” adlı albümlerini çıkaralı yine epey bir zaman oldu. Hatta İngiltere’nin medahar-ı iftiharı Coldplay’le birlikte çıktıkları 18 konserlik Avrupa turnesini de tamamladılar. Eski yılın son günlerinde Alison Goldfrapp, Madonna’ya sövmesiyle gündemdeydi. Madonna’yı son albümünde taklitçilikle ve hatta kati hırsızlıkla suçlayan Alison’un gözden kaçırdığı bir şey vardı: Stuart Price! Bu ay içinde İstanbul’a uğrayıp bir konser verecek olan Zoot Woman’ın has adamı olan Price, Madonna’nın tepeden bakan son albümü “Confessions On A Dance Flor”un prodüktörü olduğu kadar, Goldfrapp’ın aşağı yukarı Madonna’yla aynı dönemde çıkardıkları “Supernature” albümünün de prodüktörü. Haliyle iki albüm arasında Alison’un bahsettiği gibi bir benzerlik varsa bunun kabahatini Madonna’da değil Stuart Price’da aramak gerekli.

Neyse, dedikoduyu bırakıp ciddi konulara dönelim. Goldfrapp’ın müzikal yolculuğu 2000 tarihli “Felt Mountain” albümleriyle başladı. Kimileri için bu bazı grupların ilk albümlerinde yakaladıkları bir şanstı ve bu şans yüze bir kez gülerdi, kimine göre ise Goldfrapp daha iyisini yapabilirdi. Aslına bakarsanız bugüne kadar yayınladıkları üç albüm de birbirinden çok farklı. O nedenle hangisi daha iyi diye bir kıyaslamaya gitmek günah olmasa da mekruh sayılabilir.

İkilinin birliktelikleri ise çok eskilere dayanmıyor. Bir araya gelip de yıllarca müzik yaptıktan sonra güç bela bir albüm çıkaranlardan değil onlar. Sene 1999. İlk karşılaşma. Derin bir sessizlik. Şüpheci bakışlar ve karşısındakinin davranışlarını kodlayan iki farklı beyin. Sonra şiddetli bir çarpışma, patlama ve mekan değişir. Şimdi küçük bir oda. Yine sessizlik. Ama bu sessizlik temel iletişim biçimi olan konuşmanın yerine cızırtılı sesler ve buğulu bir vokalin kimi çığlık çığlığa kimi zaman ilahi okurcasına oluşturduğu bir sessizlik. Will ve Alison bir araya geldiğinde konuşma ihtiyacı duymuyor. “Konuşmuyorsun. Sadece müziğini yapıyorsun ve dünyanın en büyülü olayının içinde olduğunu farzediyorsun.” Diyor Alison.

“Supernature”da karşımıza işte bu sessizliğin mahsulü olarak içinde envai çeşit müzik aletinin bulunduğu bir kır evinden çıkıyor. Müzik aletlerinin arasına birkaç değişik boy çim biçme makinesi koymayı da ihmal etmeyin. Georgian tipi debdebeli bir şato beklemiyorsanız tabii. Amplifierların yanında mikrodalga fırın var. “Ve ekmek sandığı. Arkasında da dışarıda atların koşturduğu bir manzara.” İşte dekorasyonu bu sözlerle tamamlıyor Will. Synthesizerın sesine kuş cıvıltıları eşlik ediyor. Ve ortaya Berlin, New York ve Bristol arasında gidip gelen elektronik ve glam cross arası ortaya karışık bir Brit Pop çıkıyor.

Bu kadar tasviri boşuna yapmadık. Goldfrapp’ın “Supernature”ını dinlerken işte o kuş seslerini beyninizin derinliklerinde duyacak, sevgilinizle gelincikler arasında güneş dansı yapacak ve belki bir ayağı New York’ta bir ayağı Paris’te olan bir gökkuşağında kaydırak yapacaksınız. Ama “Ooh La La” sizi o ebemkuşağının tepesinden aşağı indirip Londra’da bir striptiz kulübüne götürecek. Kırmızı neon ışıkları; gövdesi zebra, fil ve belki tavuk ama kafaları insan olan tuhaf yaratıklar, kalabalık. Ve biraz ileride Alison striptiz yapıyor. Yırtık file çoraplarını çıkardığını hiç görmedik. Muhtemelen yine çıkarmayacak. “Ohhh La la la! İstediğim sadece parlak bir şehvet!”. Neye ihtiyacı olduğunu seksi bir matematik öğretmeni edasıyla dile getiren ve elinde cetveliyle üzerinize üzerinize gelen bu fena halde glam-pop parçasından “Love 2 C U” parçasına kadar kaçabilirsiniz. Bu kez, Alison’un kristal sesi ve tiz çığlıklarının eşliğinde buzdan bir kulübe gidiyoruz. Kirliden öte, bozuk hissi veren ritmler ise kulübün içinde sonsuz bir ışık ve ses huzmesi oluşturacak. Tabii bu sıralama albümü ortalardan bir yerlerden başlayıp, başa doğru dinleyen ve sonuna nasıl geldiğini anlayamayan teknik aksak kafalar için geçerli.

Albümün ilk üç parçasında tempo hiçbir şekilde düşmüyor. Belki vücudunuzun ritmi değişiyor. Ama “Ride A White Horse”u da atlattıktan sonra ferah ferah soluklanabileceğiniz parçalar geliyor. Kesik vokaller eşliğinde başlayan “U Never Know” dokunaklı ve içli bir parça. Albümdeki çoğu parça insana sanki dünyada günlük koşuşturmalar, yere tükürüp size omuz atan insanlar, kocaman kocaman gri plazalar ve klostrofobik, enformatik zengin mönülü ruh hastalıklarının kalmadığı ve hatta hiç olmadığı hissi uyandırıyor. Siz sanki bunlarla hiç karşılaşmamışsınız gibi sarı ayçiçek tarlaları arasında yüzünüzü yalayan hafif bir rüzgar eşliğinde uçurtmanızı uçuruyorsunuz. Borsanın dalgalanması, bitirme sınavları, şu saniye dünyanın her hangi bir yerinde patlayan bombalar ya da yarına yetiştirmeniz gereken bir yazı umurunuzda bile değil. İşte dünya böyle. Neşe ve keyif kaynağı bir gezegen burası. Ve hatta tüm uzaylılar da dost.

Son olarak Pawel Pawlikovski'nin son filmi "My Summer Of Love"dan bahsetmek gerek. Bafta Ödülleri'nde 'En İyi İngiliz Filmi' ödülü dışında 2004 Edinburgh Film Festivalinde, Standard British Film Awards'da ödüller alan ve birçok İngiliz eleştirmeninden tam not alan, iki lezbiyen kızın aşkı ekseninde dönen filmin etkileyici müzikleri de bizim ikilinin elinden çıkmış. Zaten küçük bir kasaba, orman, nehir ve yüksek dozda erotizm içeren bu filmin müziklerinin Goldfrapp’tan başkasına emanet edilecek olması düşünülemezdi.

Kopyalanmamış bir stil, her koşulda eğlence ve mutluluk ve tabuların yasak kelimeler söylenmeden bulunması, tiyatral sahne şovları, etkileyici görsellik ve seksüel abartı…’’Biz başardık. Çünkü sandığınızdan çok daha zekiyiz. Black Cherry albümünü yaparken biz hala kendimizi keşfetmeye çalışıyorduk. Oysa şimdi kendimizden eminiz.’’ . Alison’un bu sözlerinin üzerine Will şunları ekliyor: “Kendimizi ifade etmenin başka yollarını bulduk.’’ Kendi kurallarını yıkarken eğlenmek. İşte Goldfrapp’ın sırrı selameti...

basatap

Hiç yorum yok: