Salı, Mart 09, 2010

Pis pis güler Dengesiz Herifler!


"Yar taş kalpli değilsin; sen kalpsizsin, kalpsizsin"

İlk önce gaz ve toz bulutu vardı. Sonra Nokiasupersound müzik yarışmasında finale kaldıkları “Her Gün İçeceğim” parçası çıktı. Pis, pis güldük. Parçanın herkes tarafından bilinip sevilmesiyse sütlü kliplerine denk geldi. Bir Dengesiz Herifler furyası çıkınca gittik, konuştuk. Gördük ki dengesiz falan değiller. Hepsi gayet efendi, müziğe takık üniversite öğrencileri. Ankara’nın bağrından çıkan grubun vokali ve gitaristi Doğa, Ankara Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği; davulcu Eren, Çankaya Üniversitesi İşletme; diğer gitarist Emre, Hacettepe Üniversitesi Felsefe bölümlerinde öğrenim görüyorlar. Basçı Mustafa ise Hacettepe Psikoloji’nin ardından, Bilgi Üniversitesi’nde MBA’e devam ediyor. Sorular başlasın!

Her biriniz farklı üniversitelerde okuyorsunuz. Birbirinizi nasıl buldunuz?

Doğa: Ben Mustafa’yla sokakta tanıştım. 2002 yılıydı, henüz üniversitede değildim. Beraber müziğe başladık. 2006’ya kadar grubu iki kişi götürdük.
Mustafa: Kendi imkânlarımızla evde kayıtlar yapıyorduk ve ufak tefek konserlerde çıkıyorduk.
Doğa: 2006’da Nokiasupersound yarışmasında Eren de bize katıldı. Emre de, Eren’in aracılığıyla ikinci gitarist olarak 2009’da gruba girdi. Birlikte birçok iyi konser verdik şu ana kadar.

Emre, siz Eren’le nerde tanıştınız?
Emre: Biz de sokakta tanıştık. Sonra birlikte müzik yapmaya başladık.
Mustafa: Gördüğün gibi kimse üniversite aracılığıyla tanışmadı bu arada.
Eren: Tek bir şey söyleyeceğim: Mustafa bana “beraber çalalım" dediğinde iki hafta falan dalga geçip Dengesiz Herifler'i aşağılamıştım! Nasıl bir kafaysa, şimdi grubu kurmuşçasına yüklenirim bütün dertlerini onların...

“Onlar”, “Biz” oldu, ondandır belki! Peki, albüm çıkarmadan klip yayınlayıp müzik piyasasında işleri tersine döndürdünüz. Neden?
Doğa: Çünkü albüm yapmak klibe göre hem daha masraflı hem de daha zahmetli bir iş. İlk albümde piyasadan silinip giden birçok grup var. Onlardan biri olmak istemiyoruz. Bu nedenle, albüm için doğru zamanı bekleyip doğru insanlarla çalışmak istiyoruz.
Emre: Albüm olmadan klip olmaz gibi bir kaygımız yoktu. “Beğenilir mi, beğenilmez mi” çok düşünmeden doğru bulduğumuz şeyi yaptık. Güzel de bir klip oldu. Çok iyi tepkilerle karşılaştık.
Eren: Bizim amacımız bandrolü yapıştırmak değil, müziğimizi daha fazla insanla paylaşabilmek.
Doğa: Özetle “olmuş” olması için bir albüm yapmak istemedik. Bundan sonra da albüm için çok iyi bir teklif gelmedikçe, şarkılarımıza klip çekmeye devam edeceğiz.

Klibiniz müzik kanallarında en sık yayınlanan ve en çok istek alan klipler arasındaydı. Böyle bir ilgi bekliyor muydunuz?
Emre: Ben bekliyordum!
Eren: Ukalalık gibi gelmesin ama şarkımız çok samimi ve dinlenebilir bir şarkıydı. Klip de sıra dışı bir çizgide olunca ilgi yüksek oldu.
Mustafa: Yani “Her Gün İçeceğim” hep dikkat çeken bir şarkı oldu zaten. Klip de iyi olunca, insanların ilgisini çekti.
Eren: Yine de beklemiyorduk. Biz zaten hep karamsarız, her şey "olmazmış" gibi gelir genelde bize.

Hayal Kahvesi'ndeki konseriniz çok coşkulu geçti. Sizin o konserden aklınızda kalanlar neler?
Eren: Beyaz bir Ankara-İstanbul otoyolu, konser sabahı saat altıda İstiklal'de havayı döven, sonra da pandomim yapan bi amca, az alkol ve güzel performans!
Doğa: Az içtik ve sahneye daha çok hâkim olduk. (Gülüyorlar)
Mustafa: Genelde konserler epey coşkulu geçiyor bu arada. Biz çok çok fazla eğleniyoruz sahnede.
Doğa: Ayrıca Hayal Kahvesi’nde çalmak büyük keyif! Dream TV tüm konserimizi kaydetti, bu da unutulmaması gereken bir şey.

Konserlerde hangi grupların cover’larını çalıyorsunuz? Bir albüm çıkaracak olsanız ve tek cover koysanız hangi parçayı cover'lamak istersiniz?
Doğa: MFÖ,311,Rancid, Beatsteaks, Daft Punk şu an aklıma gelenler ama albüme tek parça koyacak olsak herhalde MFÖ isterdik, hepimizin ortak birleştiği nokta olarak.
Emre: The Cure çalıyoruz ek olarak.
Mustafa: Kesinlikle MFÖ-Bazen

Albüm formatları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Mustafa: USB olayını tutuyorum ben. Üzerinde grubun logosuyla ortalıkta gezen bir USB, iyi reklam bence.
Doğa: Müzik her kanaldan dağılmalı, olabildiğince ucuz olmalı ve isteyen anında ulaşabilmeli. CD'ler gereksiz pahalı, o yüzden satılmaması gerçeğini çok doğru buluyorum. Müzik, internetten indirilsin ya da ucuz miktarlara internetten alınsın.
Eren: Sadece CD olsun, o da standart CD kutusunda olsun, düzenim bozulmasın, albümler yan yana gelince bizimki jilet gibi görünsün. İsteyen de indirsin. Hatta isterlerse şarkılarımızı ben bile gönderirim onlara, fark etmez.

Hepiniz üniversitelisiniz. Sizce okullarda öğrencilerin müzik yapması için yeterince olanak sağlanıyor mu? Sizin okullarda durum nedir mesela?
Emre: Sağlanmıyor. Güzel işler yapmak isteyen birkaç kişi de zamanla kırılıyor.
Doğa: Genelde okulların sadece müzik toplulukları oluyor ve kendi okullarının bahar şenliklerinde konser düzenliyorlar. Okulların öğrenciler için ayırmış olduğu herhangi bir stüdyo ortamı yok. İnsanların ellerine gitarlarını, bagetlerini alıp müzik yapabildiği bir stüdyo sadece ODTÜ’de gördüm diyebilirim.
Eren: Müziği çok ciddiye alan okullar olduğu gibi, sıradan bir durum olarak algılayan ve yeterince imkân sağlamayan okullar da var ve maalesef ikinciler ilkinden daha fazla... Dünyanın en önemli şeyinin müzik olduğunu fark etmeleri ne kadar zaman alır bilmiyorum da, fark edeni de durdurmak zor zanaattır.
Mustafa: Bence bu, öğrencilerin elinde olan bir konu… Gerçekten kararlı ve güçlü bir müzik topluluğunuz varsa bir şekilde hak elde ediliyor. Ben, ODTÜ ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde müzik stüdyoları gördüm. Her okulda kesinlikle olması gerekiyor.

Ankaralı bir grup olarak Ankara'nın en iyi ve en kötü yanı nedir?

Mustafa: Ankara’da insanlar, mekânlar rahat. İstanbul’da bu rahatlığın yanından bile geçemezsiniz. Sürekli bir gerginlik var ortamda. En kötü yanı ise, insanları çıkardığınızda Ankara’da ilgi çekici herhangi birşeyin kalmaması…
Eren: Ankara’da çok fazla yapacak şey yok. Kafan dağılmaz. Düşün, düşün, düşün, daral, bunal, yalvar, yakar, müzik yap, müzik yap... İstanbul kadar hızlı bir şehir değil. Bu da, gerçek ve hissettiğin şeyi yapmana yardım ediyor.
Emre: Kötü yanı ise, o yaptığın şeyi pazarlayacağın yer Ankara değil.
Doğa: Ankaralı ya da İzmirli grupların öncelikleri para kazanmak olmadığı için İstanbullu gruplara göre daha verimli, daha yaratıcı işler çıkardıklarını söyleyebilirim. İstanbul müziği daha çok yap-sat'a yönelik. Ankara, oley!

Buradan, "Duyuyor musun beni?" diye birine seslenseniz, kime ne derdiniz?
Mustafa: Şarkısı var ya “Öldür Beni Yavaşça” diye, orada anlattım derdimi sanırım.
Eren: "Hey Bobby Marley, sing something good to me" derim, susarım.
Doğa: "Yar taş kalpli değilsin; sen kalpsizsin, kalpsizsin" derdim ona.

*Bu röportajım, 8 Mart Pazartesi günü Hürriyet Gazetesi Kampüs ekinde yayınlanmıştır. Tüm hakkı Hürriyet Kampüs'e aittir.

Hiç yorum yok: